Prestij Sahibi Gençlerden Çocukluğa

Başarı skalaları dolu nice gençler var. Nice gençler var, genç yaşlarının aksine olgun, oldukça çalışkan.
Enerjilerini hangi alanda harcadıkları, ne iş yaptıklarından daha da önemlisi sevdikleri alanlarda mı yoksa zorunda kaldıkları işlerde mi uğraş verdikleri asıl meseledir.
Ne yazık ki, ülkemizin eğitim sistemi oturmamış olmakla birlikte, öğrenciyi yönlendiren değil, sürükleyen bir toplum kültürümüz vardır.
Öğretmen, doktor, avukat olmak istemeyen birçok genç, seçimlerinin aile baskısından etkilendiğini itiraf etmiştir. Şimdi bu gençler mesleklerine ne kadar sarılabilmişler, iş hayatları dışında kendilerine ne kadar (mesleğe yönelik bilgilenme konusunda) eğitmişler tartışılır.
Ebeveynler ise "oğlum şurada şu işi yapıyor, kızım anne oldu hem de şu işle meşgul oluyor" gibi cümlelerle dostlarına(!) gösteriş yapıyorlar. Halbuki kimin hangi işi yaptığı ya da yaptığı işle övünüyor olması değil, yapmaya başladıkları ya da karar verdikleri mesleğe ne kadar sahip çıkabildikleri önemli bir mevzudur.
Şuan -özellikle gençlerin interneti henüz keşfetmemiş ve aile ile yönlendirilmiş oldukları zamanın gençleri- 25 yaş üstü gençler yaptıkları işi seviyorsa yaşıtlarına nazaran kendilerini şanslı sayıyorlar. Kimisi mesleğini sevmek için kendine bahaneler ararken, kimisi ise (benim gibi) meslek değiştirmek için yeniden eğitim alıyor.
İstedikleri için didinip uğraşan gençlere "beyhude çaba" diye ikazlar devam ederken, sevmedikleri işi yapan çocuklarının çığ gibi büyüyen mutsuzluklarını kulak ardı eden ebeveynler bizi şaşırtıyor. Şimdi geçmişten ders çıkarma zamanı... Gelecek yeni nesil ne iş yapacaklarını kendileri seçmeli. Bilgi kaynakları ülkemizde, gençler istedikleri meslek hakkında bilgi ve yoruma çok çabuk ulaşabilirler.
Onlar edindikleri bilgiyi değerlendirerek karar versinler ve kendi hayatlarını yaşasınlar. Ebeveynlere düşen mesleğin fark edilmemiş noktaları hakkında gençleri uyarmak olabilir. Elbette gençlere, "bu meslek hakkında ... durumu mevcut, sen bunu da göz ardı etme; ben yalnızca bilgi vermek amacıyla bunu sana söylüyorum elbette karar senindir." şeklinde cümle kurmak bağları koparmaktan ziyade kuvvetlendirir.
İdealde olmasını arzu ettiğimiz ebeveyn ise biraz daha farklıdır. Bu söylediklerimizden çok çok daha fazlasını yapar. İdeal ebeveyn çocuklarını çevresine karşı prestij olarak görmez. Sonuçta onlarda insandır ve her birey kendi prestijini kendisi kendisine elde eder. İdeal ebeveynin düşüncesi prestij değil, yetiştirmekle mükellef olduğu çocuğuna yeni bir birey olarak bakmaktır.
İslam düşüncesi de bize bunu aşılar. Çocuklara sahip olunmadığı onların yalnızca Allah'ın emaneti olduğu, onları kendi itibarımız ya da para kazanan bir makine değil de kendi arzu ve yetenekleri ile bu dünyaya hizmet edecek "insan" olacakları, bizlerin de onları bu anlayışta yetiştirmemiz gerektiğidir.
İdeal ebeveyn olarak çocuklarımız henüz küçükken onların temel becerileri kazanmalarına yardım etmek ve bu esnada onların ilgi ve becerilerinin neler olduğunu fark etmek, yetenekleri yönünde gelişimlerini hızlandırmak ve kendi iç yolculuklarına daha erken yaşta çıkmalarına yardımcı olmaktır.
Somutlaştırırsak; çocuğunuzun yeteneği resim alanındaysa ona "illaki matematik ve fen" öğren diye baskı yapmayın. Tüm dersleri hayatta işe yarar ve mesleğine ulaşmak için temel bilgileri edinmesi gerektiği kadar öğrenmesi yeterlidir. Eğer hem resimden hoşlanıyor hem de bu alanda yeteneği varsa onu resim kursuna göndermeniz daha yararlı olucaktır. Bu çocuğun kesin ressam olması gerektiğini göstermez. Ancak temel resim bilgisine sahip olması ileri de grafiker, tasarımcı, iç mimar, reklam sektörü çalışanı ve şimdi sayamadığımız birçok alanda çalışması için temel oluşturmuş olur. Bu elbette ki hem meslekleri tanımasında, hem mesleklerden hangisine daha yatkın olduğunun muhasebesini kendisi yapmasına vesiledir.
İlgi ve becerileri doğrultusunda helal para kazanan yarının gençlerini yetiştirmek duası ve çabasıyla...

Yorumlar

Popüler Yayınlar